"Avrupa'da gençler arasında radikal değişimi sağdan vaat eden partilere doğru bir eğilim var"

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Romanya’daki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna, Portekiz'deki milletvekili seçimlerine ve Polonya'daki milletvekili seçimlerinin birinci turuna değiniyor.

""
Ufuk Turu: 20 Mayıs 2025
 

Ufuk Turu: 20 Mayıs 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar!

Ahmet İnsel: Günaydın!

Özdeş Özbay: Günaydın!

A.İ.: Günaydın Özdeş!

Ö.M.:Ufuk Turu’nda bolca seçim haberi var.

A.İ.: Evet, üç Avrupa Birliği ülkesinde cumhurbaşkanlığı veya milletvekilliği seçimleri yapıldı. İstersen seçim sonuçları kesinleşmiş olan iki ülkeden başlayalım ve Polonya ile bitirelim çünkü Romanya’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu yapıldı.



Geçen hafta hatırlayacaksınız bu ikinci turda aşırı sağ popülist adayın kazanma ihtimalinin çok yüksek olduğundan bahsetmiştim, özellikle kamuoyu yoklamalarında kendisine aşırı sağ partilerden daha da destek gelmesi ve ilk turu %41 oyla bitirmesi nedeniyle kazanması güçlü bir ihtimal olarak gözüküyordu. Ancak kazanamadı ve hatta anlamlı bir puan farkıyla Bükreş Belediye Başkanı Nicușor Dan kazandı seçimi. Bunu sağlayan ne oldu derseniz, katılımın birinci tur ile ikinci tur arasında 12 puan artması oldu. Birinci turda %53 olan katılım, ikinci turda %65’e çıktı ve aşağı yukarı 2 milyon yeni seçmen büyük bir çoğunlukla Nicușor Dan’a oy verdi. Bu aynı zamanda birinci turda yurt dışı seçmenlerinin neredeyse %70’inin oylarını alan aşırı sağdaki George Simion’un bu üstünlüğünü yurt dışı seçmenleri de kaybetmesine yol açtı. Büyük bir mobilizasyon olduğunu herkes söylüyor, bir can havliyle harekete geçme diyebiliriz.

Romanya’daki bu sonuçlar Avrupa Birliği içinde bir rahatlama yarattığı gibi Ukrayna’ya yapılan askeri yardımın sürdürülmesi konusunda da bir engel teşkil etmeyeceği, Romanya’nın bir engel teşkil etmeyeceği güvencesini verdi. Gerçi Romanya’da hükümet bu konuda son derece açık ama cumhurbaşkanının uluslararası ilişkilerde bazı kararları değiştirme, engelleme kapasitesi var. George Simion’un bu iki haftalık birinci tur ile ikinci tur arasındaki süre zarfında epey gaf yaptığı, programının sadece seçimi kazanmaya yönelik vaatlerle hiçbir gerçeği dayanmayan, hiçbir projeye dayanmayan vaatlerle beslendiğini kendisi birkaç ele verdi. Bunlardan en anlamlısı şu; birinci turdan önce seçim kampanyası sırasında Simion, ‘Evsizlere 35 bin euroya apartman dairesi sağlayacağız’ dedi. 35 bin euro, Romanya için ucuz bir miktar, bu fikri iki tur arasında kendine yeniden ‘Bunu nasıl yapacaksın?’ diye sorduklarında ‘O sadece bir pazarlama taktiği’ dedi. Neyin pazarlaması? ‘Seçimin pazarlaması elbette, bir marketin taktiğidir’ dedi. Bunu bu şekilde, bu rahatlıkla söylemesi insanda hakikaten bir şüphe uyandırıyor, kendi gerçekliğiyle de uyumlu mu, ilişkisi var mı? İkincisi de iktidarda 500 bin devlet memurunun kadrosunun iptal edileceğini söyledi, bu da tabii halk arasında 500 bin devlet memuru kadrosunun önümüzdeki dönemde aday olmak isteyen ve onların ailelerini ele alırsak herhalde 1,5 - 2 milyon kişiye yaklaşır diye düşünüyorum. Bunun karşısında tabii ki bu Simion’un özellikle vurguladığı konulardan bir tanesi de yolsuzlukla mücadeleydi ve bu konuda karşısındaki aday da geçmişi, angajmanı ve mücadelesiyle sivrilmiş bir kişi.

Nicușor Dan, Bükreş Belediye Başkanlığı’na 2020’de seçildi ama ondan önce bu yolsuzlukla özellikle de Komünist Parti’den 1989 sonrası Sosyal Demokrat Parti’ye dönüşen partinin yöneticilerinin karıştıkları hatta bir başbakan 3,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı 2010 yıllarında. Yani bu yolsuzluklara karşı mücadelesiyle sivrilmiş bir kişi Nicușor Dan. Kendisi bir matematikçi, bunu da yeni öğrendim; 18 ve 19 yaşında iki kez Uluslararası Matematik Olimpiyatları’nda altın madalya almış bir matematik doktoru. Siyasete yolsuzlukla mücadele amaçlı bir parti kurarak gelmiş ve daha sonra bu partiden toplumsal görüşleri daha muhafazakar olması nedeniyle uzaklaşmış, özellikle eşcinsel evliliği ve LGBT çevrelerin taleplerini desteklemekten imtina ettiği için uzaklaşmış. Dolayısıyla kültürel anlamda daha muhafazakar fakat yolsuzlukla mücadele konusunda çok angaje. Bükreş Belediye Başkanlığı’nı da Bükreş kentindeki rant yolsuzluklarına karşı mücadele vererek kazanmış ve Bükreş’te de bu anlamda son beş yıldaki çalışmalarıyla Bükreş halkının da desteğini kazanmış birisi.

Romanya’daki gelişmeler, bir rahatlama sağladı. Aşırı sağın karşısında bir merkez sol mu yoksa merkez sağ mı olduğunu bilmek çok mümkün değil ama sonuçta en azından yabancı düşmanı olmayan, Rusya’nın saldırısını ‘anlayışla’ karşılama eğiliminde olmayan, Avrupa Birliği’ne Romanya’nın daha etkili biçimde katılmasını savunan bir kişi Nicușor Dan. Özellikle Bükreş gibi büyük kentlerde büyük sevinç gösterilerine neden oldu, aradaki farkın çok büyük olması da aşırı sağ lider George Simion’un birkaç saat boyunca seçimde bir dizi söylemle ‘sahtekarlık yapıldığı’, ‘seçim sonuçları saklandığını dile getirdi ancak gece yarısına doğru seçimi kaybettiğini kabul etti ve yeni Romanya cumhurbaşkanını kutlayarak seçim kampanyasını kapattı.



Romanya’daki bu gelişme bir tarafıyla rahatlatıcı ama buna karşılık Portekiz’de de bunun tam tersi demeyeyim ama buradaki endişeleri iyice besleyecek bir milletvekili seçimi yapıldı Pazar günü. Bu Portekiz’de üç yılda yapılan üçüncü kez yapılan bir genel seçim ve bu da biraz Portekiz’deki siyasi ortamın ne kadar gerginleştiği, istikrarsızlaştığını gösteriyor. Burada bu kadar sık genel seçim yapılmasının nedeni, 10 yıldır iktidarda olan Sosyalist Parti’nin lideri biliyorsunuz, bir yolsuzluk değil de menfaat çakışması nedeniyle başbakanlıktan ayrılmıştı ve seçimler yapıldı, merkez sağ parti Sosyal Demokrat Parti lideri başbakan oldu. Onun da gene bir menfaat çatışması iddiasıyla hakkında Meclis’te soruşturma önergesi verildiğinde istifa etti - galiba kızıyla karısının oluşturduğu bir şirket kamu ihalesine katılmış yanılmıyorsam, buna benzer tam yolsuzluk değil ama bir usulsüzlük diyelim. Üçüncü genel seçimlerde birinci gelen parti gene başbakan ve Sosyal Demokrat Parti lideri Luís Montenegro’nun Liberal Parti ile kurduğu Demokratik İttifak, oyların %32,5’ini aldı ve oylarını bir yıl önceki seçimlere nazaran üç puan arttırdı. Milletvekili sayısı da 89’a çıktı ama bu 230 milletvekillik mecliste çoğunluk için yeterli değil. Bunun karşısında Sosyalist Parti ise çok ciddi bir gerileme yaşıyor, oyları altı puan birden düştü, 23.6 puana düşt. Milletvekili sayısı da 20 milletvekili azalarak 58’e indi ve en önemlisi bundan altı sene önce ortaya çıkan, daha önce Portekiz’de hiç olmayan aşırı sağ parti Chega yani ‘Yeter’ Sosyalist Parti ile hemen hemen aynı oy oranını aldı, 22,6% yani iki parti aynı milletvekili sayısına sahip. Yurt dışındaki Portekizlilerin oylarının sayımı birkaç gün daha sürecekmiş ve orada dört milletvekillik bir kontenjan var. Geçen seçimlerde yurt dışındaki Portekizliler ağırlıklı olarak aşırı sağ parti Chega’ya oy verdi ve dolayısıyla Meclis’te Chega, Sosyalist Parti’den iki milletvekiline daha fazla sahip olabilir.

Bu ikili parti sisteminin neredeyse sonu. Peki, nedir ikili parti sistemi? Fiili olarak 1974’de Portekiz’deki António de Oliveira Salazar diktatörlüğünün devrilmesini sağlayan ‘Karanfil Devrimi’nin sonrasında bugüne kadar sürdürülen ve solda yer alan Sosyalist Parti ile merkez sağda yer alan Sosyal Demokrat Parti arasında iktidar değişiminin sürekliliğine dayanan bir siyasal rejim. Biraz ABD’deki Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti’nin konumu gibi ama Meclis’te başka partiler de yer alıyor. Chega, bu sistemi değiştirme vaadiyle iktidara gelme yolunu kendine açmaya çalışıyor. Tabii Chega ile gelmeden önce burada sadece Sosyalist Parti’nin değil, bütün solun gerilediğini belirtmek lazım. Sol blok, 2015’te %10 oy almış; Sosyalist Parti’nin iktidara gelmesi için dışarıdan ona destek vermiş olan sol bloğun 2025’te ise oyları %2’ye düştü. Komünist Parti ve Çevrecilerin ortak listesi olan Birleşik Demokratik Koalisyonu’nun oyları %3’e düştü. Bunların ikisi 2015’te Sosyalist Parti’ye destek vererek, 2020’de de aynı şekilde Sosyalist Parti’ye destek vererek Sosyalist Parti’nin azınlıkta olmasına rağmen hükümet kurmasını sağlamışlardı. Şimdi ikisini toplam oyu %15’den %5’e düşmüş durumda. Sosyalist Parti’nin de oyu %30’dan %23.5’e düşmüş durumda.

Ö.M.: Ben de bir şey soracağım; bu Karanfil Devrimi, uzun bir Salazar diktatörlüğünden sonra 70’lerin başında gerçekleşen ve Avrupa’daki en önemli sosyal oluşumlardan bir tanesi kabul ediliyordu. Peki, solun, sosyalistlerin bu kadar büyük bir gerilemeye uğramış olmasını neye yoruyorsun, buna nasıl bir yorum getirmek gerekir?

Ö.M.: Ben de bir şey soracağım; bu Karanfil Devrimi, uzun bir Salazar diktatörlüğünden sonra 70’lerin başında gerçekleşen ve Avrupa’daki en önemli sosyal oluşumlardan bir tanesi kabul ediliyordu. Peki, solun, sosyalistlerin bu kadar büyük bir gerilemeye uğramış olmasını neye yoruyorsun, buna nasıl bir yorum getirmek gerekir?

A.İ.: Chega’nın oylarının artmasında en büyük etken gençler. 18-24 yaş arasında neredeyse açık ara birinci parti Chega yani 30 yaşına kadar olanlarda önde gelen bir parti. 50 sene önceki bu Salazar yönetimine son veren devrim onlar için tarih öncesi.

Ö.M.: Tarih öncesi öyle mi?

A.İ.: Evet, 24 yaşındaki bir genç için 1974 doğumundan 25 yıl önceye tekabül ediyor ve dolayısıyla tarih öncesi.

Ö.Ö.: Anladığım kadarıyla Portekiz’de de İspanya’daki gibi bir kira sorunu da var.

A.İ.: Kira sorunu var, evet, ben de onu diyecektim Özdeş. Bir diğer yandan çok ciddi biçimde ücretlerin düşük olması sorunu da var. Avrupa Birliği içinde ücretlerin en düşük olduğu ülkelerden bir tanesi Portekiz - en azından batı Avrupa’yı ele alırsak. Hem ücretlerin düşük olması, hem de gençlerin önündeki istihdam imkanlarının az olması var. Diğer taraftan özellikle Portekiz’in başka ülkelere para yatırılması karşılığı verdiği ikamet izni nedeniyle çok ciddi bir orta-üst veya orta sınıf Avrupalıların, İngilizlerin, Fransızların oralarda ev almalarının yarattığı çok ciddi bir konut sorunu da var yani Airbnb türü evlerin kiraya verilmesinin yarattığı çok ciddi kiralık ev sorunu var. Özellikle Lizbon civarında gençler açısından çok ciddi sorunlar bunlar. Hükümetler bunlara yönelik belediyeler, tedbir almaya çalışıyorlar. Biliyorsunuz, Airbnb aslında kent dokusunu alt üst eden ve orta sınıfların ve özellikle de gençlerin yani gelir seviyesi daha düşük olduğu için kira vermekte zorlananların kent merkezlerinden uzaklaştırılmalarını, kentlerin ortasının çok yoğun biçimde geçici turist mekanları haline gelmesi ve tiyatro dekoruna da dönüşmesine yol açıyor ve bütün bunlar Portekiz’de yoğun biçimde var. Bir de İngilizler başta olmak üzere Portekiz, bu son 15 yılda turizmin ve yatırımların özellikle orta halli emekli Avrupalıların çok tercih ettiği bir yer haline gelmişti.

Ö.Ö.: Bu turizmin yüksek olduğu bütün kentlerde ciddi tartışmalar yaşanıyor zaten.

A.İ.: Her yerde öyle.

Ö.Ö.: Bu konut meselesi bu tarz bir kalkınmanın sebep olduğu bir sorun. Katalonya’da özellikle eylemler oluyordu turizme karşı.

A.İ.: Evet, Barcelona’da sınırladılar biliyorsunuz.

Ö.Ö.: Zaten bahsettiğiniz bu Airbnb meselesinde birkaç gün önce bir adım atıldı; 65 Airbnb evi kapatılması kararı verilmiş çünkü kiraya verilmesi yani orada yaşayan insanların oturması gereken evler yüksek fiyatlarla turizm için ayrılmış durumda. Bu da tabii konut bulmayı çok zorlaştıran ve fiyatları yukarı çeken bir durum.

A.İ.: Biliyorsunuz, iki yıl önce kiracıların Airbnb’ye evlerini kiraya vermeyenlerden öç aldıkları oldu, Covid dönemiyle bütün turizmin çöktüğü dönemde evlerini kiraya vermek zorunda kaldılar çünkü turist gelmiyordu. 2022’den sonra hızla gene eskisine döndü. Bu sadece şahıslar için değil, büyük yatırım şirketleri evleri satın alarak tamamen bunu artık sistemli bir ev turizmi sanayisi diyebileceğimiz bir duruma getirdiler yani sadece kişiler değil bunu yapanlar.

Ö.M.: Emlakçılık, Donald Trump’ın uzmanı olduğu bir konu aslında ve Airbnb’i de çok yakından ilgilendiren bir kavram.

A.İ.: Elbette.

Ö.M.: Libya’ya göndereceklermiş şimdi. İkiye bölünmüş olan Libya’ya 1 milyona yakın Filistinliyi Libya’ya gönderme planları yapılıyor. Airbnb’de tutarlar herhalde!

A.İ.: Airbnb’de tutabilecek ev bulurlarsa tabii! Öyle de bir sorun var, ilk başta inşa etmek gerekecek.

Ö.M.: Evet.

Ö.Ö.: Portekiz’deki aşırı sağın yükselişinin kökeninde merkez siyasetin çözemediği bir ekonomik kriz var dediniz ve bir de üç yılda üçüncü seçim de dediniz. Belli ki bir politik krizle de birleşmiş durumda.

A.İ.: Tabii.

Ö.Ö.: Bu genel olarak Avrupa’nın birçok yerinde görülen bir durum. Gençler arasında aşırı sağ yani radikal değişim vaat eden ama bunu çok da sağdan yapan partilere doğru bir eğilim var.

A.İ.: Sistem karşıtı deniyor, kendilerini öyle tanımlıyorlar biliyorsunuz. Sistem karşıtı olmakla tanımlayan partiler bunlar ve aynı zamanda göçmen karşıtılar çünkü Portekiz yakın tarihe kadar Avrupa’da göçmenlere en açık kapı uygulamasını yürüten ülkeydi ancak büyüme ve o göçmenlerle yapılan istihdam özellikle turizm alanında tabii ki diğer kişilerin ücretlerinin de düşük kalmasına yol açtı. Bir de Roman karşıtlığı var ve bu da Portekiz’e özgü. Biliyorsunuz, İspanya’nın güneyinde de vardır ama ciddi bir Roman karşıtlığı aynı zamanda Chega’nın alameti farikası. Tabii sadece gençler oy veriyor dersek de eksik söylemiş oluruz, bir de haksızlık yapmış oluruz. Özellikle Komünist Parti’sinin çok güçlü olduğu Lizbon’un iç bölgelerinde, Beja bölgesinde Komünist Partisi’nin eskiden kalesi olarak tanımlanan yerde Chega milletvekili çıkardı bu sefer.

Ö.M.: Çok vahim. Bu arada Özdeş’in de demin dikkatimi çektiği bir mesele vardı: Göçmen deyince BBC’nin haberini Gazete Oksijen de almış; Fransa, Amazon ormanlarında, deniz aşırı toprağa Fransız Guyanası’nda. hapishane kuracakmış.

A.İ.: Eski Kelebek romanını hatırlar mısın Ömer?

Ö.M.: Evet.

A.İ.:Kelebek romanı orada geçer. Orası deniz aşırı bir cezaevi, deniz aşırı ağır koşullarda gerçekleştirilen bir açık cezaevi gibidir. Bunu yeniden düşünüyorlar fakat Fransız Guyanası halkı ve oranın yönetimi bunun söz konusu olmadığını, kendilerinin 19. yüzyıl cezaevi eyaleti konumuna dönmek istemediklerini belirttiler. Tabii şöyle bir şey var; Fransa’nın Guyana’da da son derece önemli bir yatırımı var, füze üssü orada yani uzaya füze yollanan rampalarının olduğu, Arian füzelerinin yollandığı bir yer, o yüzden Fransa açısından son derece stratejik bir yer. Artık bilmiyorum, bu aşırı sağ çevrenin etkisiyle giderek aşırı sağlaşan Fransız sağının İçişleri Bakanı bu konuda ısrarcı olacak mı? Bu iyi bir haber mi, kötü bir haber mi? Onu 1 Haziran’da göreceğiz.



Polonya’da da milletvekili seçimlerinin birinci turu yapıldı ve Donald Tusk’un Merkez Sağ Partisi’nin adayı Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski seçimlerde açık ara önde geleceği beklenirken, sağcı muhafazakar Adalet ve Hukuk Partisi’nin lideriyle aralarında sadece iki puan çıktı. Trzaskowski, oyların %31,5’ini alırken, Karol Nawrocki ise %29,5’ini aldı. Tabii geçen cumhurbaşkanlığı seçimine nazaran Adalet ve Hukuk Partisi’nin oyları %15 azalmış durumda. Bu seçimlere katılım da yüksek olmuş; %67’nin üstünde bir katılım var. 2020’de %64 olmuştu ve hatta 2015’te %49’a kadar da düşmüştü. Yalnız işin şu tarafı çok daha ürkütücü; Adalet ve Hukuk Partisi’nden ikinci turda oy alması muhtemel iki adayı var, üçüncü gelen Sławomir Mentzen ve dördüncü gelen Grzegorz Braun. Liberteryen Göçmen ve Ukrayna Karşıtı Parti’nin adayı Mentzen, oyların %15’ini aldı. Esas antisemitist, Nazilerin suç işlemediğini iddia eden ve Avrupa Birliği Parlamentosu milletvekili olan Braun da oyların %6,3’ünü aldı. İkisinin oy toplamı %20 yani seçmenler Adalet ve Hukuk Partisi liderine oy verirlerse seçilirler. Gene aşırı sağ oyların yükseldiği bir ülkeden bahsediyoruz burada.

Ö.M.: Evet, ‘Naziler suç işlemedi’ diyen partinin oylarının arttığı bir yerde oluyor bunlar. En büyük katliamların bir kısmının gerçekleştiği kampları da biliyoruz değil mi Polonya’da?

A.İ.: Elbette, zaten Polonya’nın böyle bir sorunu var. Polonya’da bir kesim Polonya’nın kendi geçmişiyle yüzleşmesi için çok ciddi bir mücadele veriyor ve 15 yıl önce Varşova’da büyük bir Yahudi soykırımı müzesi kurdular ama diğer taraftan Polonya’nın bir damarı da ‘Almanlardan mazlum kıldığı, Almanların zulmettiği esas biziz, biz Yahudilere hiçbir şey yapmadık, onları Almanlar öldürdü’ iddiasındalar. Halbuki Almanların Polonya’ya girmesinden çok daha önce Polonya’da çok ciddi bir Yahudi toplumu pogromları olmuştu.

Ö.M.: Evet, onu kastediyordum.

A.İ.: Maalesef Polonya hâlâ burada çok ciddi bir yüzleşme sorunu yaşıyor.

Ö.M.: Polonya seçimlerinin ikinci turu ne zaman?

A.İ.: 1 Haziran’da.

Ö.M.: Onu rahat rahat konuşma fırsatımız olacak diye umut ediyorum. Peki, çok teşekkür ederiz Ahmet.

A.İ.: İyi günler.

Ö.M.: Görüşmek üzere, hoşça kal.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.